9 Eylül İzmir’in Kurtuluşu

İzmir, Ege Denizi’nin kıyısında konumlanmış, tarih boyunca ticaret yollarının kesişim noktası olmuş bir liman kentidir. Antik Çağ’dan itibaren pek çok medeniyete ev sahipliği yapan şehir, Roma ve Bizans dönemlerinden Osmanlı’ya kadar her daim stratejik değerini korumuştur. 20. yüzyılın başında İzmir, yalnızca Anadolu’nun değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’in de en önemli ekonomik merkezlerinden biriydi. Limanı sayesinde uluslararası ticaretin aktığı bir kapı halindeydi; tarım ürünlerinden tütün ve incir gibi ihraç mallarına kadar geniş bir yelpazede Avrupa ile yoğun ticari ilişkiler yürütülüyordu. Bu nedenle İzmir’in kaderi, yalnızca yerel halk için değil, dünya güçleri açısından da kritik öneme sahipti. Tam da bu yüzden Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte İzmir, büyük devletlerin paylaşım planlarının merkezine yerleşti.


30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı Devleti için fiilen sonun başlangıcı oldu. Bu anlaşmayla birlikte Osmanlı topraklarının neredeyse tamamı İtilaf Devletleri’nin işgaline açık hale getirildi. Özellikle 7. ve 24. maddeler, İtilaflara “güvenliği tehdit edecek bir durum doğarsa herhangi bir bölgeyi işgal etme hakkı” tanıyordu. Bu muğlak ifadeler, Anadolu’nun birçok noktasının işgal edilmesine bahane yapıldı.

Yunanistan, savaş sırasında İtilaf Devletleri’nin yanında yer almış, “Megali İdea” yani Büyük Yunanistan hayali doğrultusunda Batı Anadolu’yu kendi topraklarına katmayı planlamıştı. İzmir’in zenginliği, limanının önemi ve kozmopolit yapısı, bu iştahı daha da artırıyordu. Nitekim İngiltere’nin desteğiyle Yunan ordusuna İzmir’i işgal etme görevi verildi.


15 Mayıs 1919 sabahı Yunan ordusu İzmir’e çıkarma yaptı. Limana yanaşan gemilerden inen askerler, şehirdeki Rum nüfus tarafından sevinç gösterileriyle karşılandı. Ancak aynı saatlerde Türk halkı derin bir keder ve öfke içindeydi. İşgal, şehirde büyük bir kaos ve trajediye yol açtı.

Tam da bu sırada, gazeteci Hasan Tahsin (asıl adı Osman Nevres) işgalci Yunan askerlerine karşı ilk kurşunu sıktı. Bu kurşun, işgalin haksızlığını dünyaya haykıran ve Türk ulusunun bağımsızlık kararlılığını ortaya koyan bir simge haline geldi. Hasan Tahsin orada şehit oldu, fakat eylemi Anadolu’nun dört bir yanında yankılandı. Bu olay, milli direnişin başlangıç kıvılcımı olarak kabul edilir.

İşgali takip eden günlerde şehirde baskılar arttı, Türk ileri gelenleri tutuklandı, köylere ve kasabalara kadar yayılan işgal hareketi büyük acılara sebep oldu. Özellikle Aydın, Manisa ve Denizli hattında yaşanan katliamlar, işgalin ne kadar yıkıcı olduğunu gözler önüne serdi.


İzmir’in işgali, yalnızca Batı Anadolu’da değil, bütün yurtta derin bir uyanışa sebep oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı, bu bilinci örgütlü bir mücadeleye dönüştürdü. Amasya Genelgesi ile “milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ilkesi ortaya konuldu. Erzurum ve Sivas Kongreleri, direnişi ulusal bir program çerçevesine oturttu.

Bu dönemde Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye birlikleri kuruldu. Düzenli ordu henüz oluşmadığı için bu gönüllü birlikler, Yunan ordusunun ilerleyişini durdurmak için canla başla savaştı. Köy köy, kasaba kasaba direniş örgütlendi. Bu direniş, halkın bağımsızlık iradesini ortaya koyduğu kadar, Türk ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını da fiilen hayata geçirdi.


1921 yazında Sakarya Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası oldu. Polatlı önlerinde 22 gün 22 gece süren bu savaş, Türk ordusunun savunma direncini ve milletin azmini ortaya koydu. Mustafa Kemal Paşa’nın “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” emri, ulusal mücadelenin ruhunu özetleyen tarihi bir cümle olarak hafızalara kazındı.

Sakarya Zaferi’nin ardından Türk ordusu moral buldu, toparlandı ve yeniden taarruz için hazırlıklara girişti. Cephe gerisinde halk bütün gücüyle orduyu destekledi. Kadınlar cephane taşıdı, köylüler yiyecek sağladı, halk bütün varını yoğunu bu mücadeleye adadı.


26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, Türk ordusunun en büyük stratejik hamlesiydi. Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat yönettiği taarruz, Yunan ordusunu tamamen çöküşe sürükledi. 30 Ağustos’ta Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde Yunan ordusu ağır bir yenilgi aldı. Yunan Başkomutanı General Trikupis esir düştü. Bu zafer, işgalin sonunun habercisiydi.

Artık hedef belliydi: İzmir. Türk ordusu hızla batıya doğru ilerlemeye başladı. Köyler ve kasabalar birbiri ardına kurtarılıyor, halk askerleri gözyaşlarıyla karşılıyordu.


9 Eylül sabahı Türk süvarileri İzmir’e ulaştı. Halkın sevinç çığlıkları arasında Konak Meydanı’na giren Mehmetçikler, Hükûmet Konağı’na Türk bayrağını çekti. Bu an, yalnızca bir şehrin değil, bütün bir milletin kurtuluşu olarak tarihe geçti.

İzmir’in kurtuluşu, yıllarca süren acıların son bulduğu, işgal zincirlerinin kırıldığı gündü. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ellerinde çiçeklerle askerleri karşıladı. Şehrin sokaklarında bayraklar dalgalandı, marşlar söylendi. İşgalin karanlığı yerini bağımsızlığın ışığına bıraktı.


İzmir’in kurtuluşu, yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da büyük yankı uyandırdı. Emperyalizmin yenilemez olduğu fikri yıkıldı. Asya ve Afrika’daki pek çok millet, Türk Kurtuluş Savaşı’ndan ilham aldı. Hindistan’dan Mısır’a kadar birçok sömürge halkı, bağımsızlık mücadelelerinde Türk modelini örnek aldı.

Türkiye açısından ise bu zafer, Lozan Antlaşması’nın yolunu açtı. Artık masaya eşit bir taraf olarak oturacak olan Türkiye, Misak-ı Millî sınırlarını büyük ölçüde korumayı başardı.


Savaşın ardından İzmir büyük bir yıkımla karşı karşıyaydı. İşgal yıllarında yaşanan çatışmalar, yangınlar ve göçler şehrin dokusunu derinden sarsmıştı. Fakat kısa sürede Cumhuriyet hükümeti İzmir’in yeniden inşası için adımlar attı. İzmir İktisat Kongresi (1923), hem şehrin hem de ülkenin ekonomik geleceğini şekillendiren en önemli adımlardan biri oldu.

İzmir, Cumhuriyet’in modernleşme vizyonuyla hızla toparlandı. Limanı, ticaret hayatı, fuarları ve kültürel etkinlikleriyle kısa sürede eski canlılığına kavuştu. Bugün İzmir’in modern kimliğinde, o büyük kurtuluşun ruhu hâlâ yaşamaktadır.


Her yıl 9 Eylül, İzmir’de büyük bir coşku ve gururla kutlanır. Törenler, yürüyüşler, konserler ve anma etkinlikleriyle halk bu tarihi günü yad eder. Kordon’dan Konak’a, Kadifekale’den Alsancak’a kadar şehrin dört bir yanı Türk bayraklarıyla donatılır. 9 Eylül, yalnızca bir askeri zaferin değil, aynı zamanda bağımsızlık ruhunun simgesidir.


9 Eylül 1922, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin zirvesi, Cumhuriyet’in habercisi ve özgürlüğün kalıcı teminatıdır. İzmir’in kurtuluşu, tarihimizin en parlak sayfalarından biridir. Bugün bu mirası korumak, gelecek nesillere aktarmak ve bağımsızlığın değerini unutmamak en büyük görevimizdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir